Açıkçası ben de sizin gibi açım. Çok doğal değil mi? Yıllarca gözümle görmediğim şeylere inanmam beklenildi. İnanmadığımda adıma materyalist denilse de aslında materyalizmden kaçtığımda kendimi mistik bir kuyuda bulmam doğal seyreden görüşlerin sadece beklentisiydi. Hayır , kesinlikle konu bu değil.
Moleküler seviyede her olayı anlatabilmek mümkün ama insan olgusu için aynı şeyin yapılması bazen fazla zorlama değil mi? Madem moleküler açıklamak mümkün diye bir lafazanlıkta bulundum o zaman bunu haklı nedenlere oturtmam gerekir öncelikle ki bu yazının devamı inandırıcılık değeri kazansın.
Aslında ben atomik boyutta tanımlarsak bir çorbayım. Anlamlı bir çorbayım tabii. Bana anlam katan moleküllerin yüzey uyumu bir dolu bağı doğurdu, o bağlarla bağlanan birleşik polimerlerim sonunda seçme ve seçilme haklarını en asgari seviyede kullanmak için çeşitli yollar aradılar. Sonunda hücremi buldular. Hücrem parçalarının bütünüyken her şeyin daha kolay olması için hâlâ büyük bir çaba içindeydi. Görev paylaşımı yaptılar, milyonlarca yıl sonra yeni bir doğum uydurdum çünkü ben en kutsaldım. Erişilemez harikalıkta bir tanımlanamayan bataklığıydım. Vücudumdan buram buram yayılan o bilinmezlik kokusu aslında kokuları değil, sesleri boğdu. Boğmaktan zevk alırım, muhteşem zekâ denilen aslında sesleri en iyi susturabilme dehasından başka bir şey değildi. Ama konu bu da değil.
Sonunda seslerin arasından mecburi çığlıklar yer yer fırlamaya başladı yerinden. Susturulmak da kutsaldır, doğumu acısız olanın annesinin bakımına hak kazanamayacağı gibi bir düşünce bu. Mecburi çığlık duyulduğunda zihinlerde inandırıcılık kazanır, zorla kazanılmanın kutsallığı da gerçekliğe katılırsa nasıl yıkılmaz bir kule inşa edebileceğinize siz bile şaşırabilirsiniz. Kanınızla boyadığınız sizi hapseden duvarın reklamı ne kadar sağlamsa, yıkılışında tek başınıza olacağınızı düşünmeniz o kadar abesle iştigaldir. İşte o çığırtkan yardakçılarınız sanır mısınız ki aynı düşüncelerle yıkar o duvarı. Duvar yıkmak insani bir modadır; moda nizami bir doğaçlama.
Ve sonunda bir TV programında hanımefendi üstün ve erişilmez kutsallığın bilimsel geri dönüşünü savunurken aynı bataklığa düştüğünü göremez. Aldatan erkek Vazopressin hormonunun etkisiyle beyin korteksindeki Alanin türevlerinden bir kaçını taşır, der ve film kopar. Tarih tekerrür eder mi? Eder.
Erkekler neden aldatır sorusuna bu kadar bilimsel yaklaşmanın hayranlığı yerine ülkemdeki genellemeler geliyor gözümün önüne. Şu sosyal tanımlanamazlığımız ve inatçı asosyallik güdümüz, bilmem ne aminoasidimin beyin korteksimdeki fazlalığıyla açıklanması, bu ülkede düşünceleriyle yaşayan, onlarla var olduğunu sanan biz garipleri öldürebilir. Hem de sinirden. Oldukça anlaşılmaz terimlerle hava atan bu deli saçması yazının sonucu şu: Ben vücudum yüzünden ileri değilim sayın bilim insanı taklidi. Ben etkilerin ve tepkilerin bir sonucuyum . Sen ve senin gibilerin hâlâ cesurca söyleyemediğin Şekil A`da görülen ülke-ülkelerin çok basit insani sorunlarından karmaşığım, karmaşıklaşmaktayım. Anlamsız anlamlı gönderme. İsrail üst düzey mekanik aletler geliştirir ama kendi halkı “ne” olduğunun bilincinde bile değildir. Sosyal psikoloji 1, moleküler genetik 0.