5/29/2013

Korkuluk


Üzgünüm, sanırım yine kaybettim. Tam da buradaydı sanki, kendini korkuluk sanıyordu. Bana bunu, uzun bir konuşmanın sonunu haber veren bir es ardından, konuşmaktan yorulduğu bir anda söyledi.

Korkuluklar da kendini insan zanneder, dedim ona. Yürüdük sonra sessizce. İçimden aradığı cevap buydu, dedim. Rüyamı anlattım ona, bir hediye sunar gibi oldu, dedim içimden. Tabii ki o duymadı bunu. Kendini korkuluk zannedenler böyledir, hiçbir cümleyi hediye olarak göremezler, sözcükleri kovmaya alışkanlıklarından. Güzel sözcükleri kovarlar, çünkü korkuluklar korkaktır. Güzelliği, iyiliği ya da şefkati, kaybolmaktan korkmayan bir ruh görebilir yalnız.

Rüyamda dedim, bir ormandayım. Arıyorum. Neyi aradığımı biliyorum. Anılarımı arıyorum. Anılarımın tümünü bir ölüm yuttu. Bunu uyandığımda anladım. Ormanı ölümle nasıl bağdaştırdım bilmiyorum. Sık otlar, çalılar ve yüksek ağaçlar yüzünden loş bir ormandayım işte. Ormanda tüm sesler berraktır. Ormanda uyudun mu hiç, diye sordum. Cevap beklemedim tabii, devam ettim. Ormanda tüm sesler kendini çoğaltacak kadar güçlüdür. Uzaklarda öten bir bülbülün aşkına tüm kuşlar tanık olur. Sanki o karmaşanın içinde bir netliğe ihtiyaç vardır. Duyular kayboldukça, duyuş güçlenmiştir sanki. Ağacın hemen altından geçen bir hayvan olduğunda, kuşlar bir anda susuverir. Orkestranın enstrümanları birbirinin sırasını kollar. Önce bir kuş öter, sonra diğerleri katılır. Doruğa ulaşan senfoninin bir anında, bir küçük hışırtıyla sesler aniden kesiliverir. Orman tek bir organizma gibi, o küçük hışırtıya odaklanır ve biraz sonra armoni yeniden başlar ama tekrarsızdır.

Ormana gittiğimde dinlemek için susar, yürüyebilmek için sanki kendi sıramı beklerim. Sessizlik olduğunda yürüyüşümün hışırtısının tedirgin edici olmasını istemem. Sakin sakin, alıştıra alıştıra, bazen durup sesimi sindirmesini bekleyerek bazen, ormanın armonisine karışırım.
 
Bir ağaç buldum rüyamda,  onu yavaş yavaş öldüren bir sarmaşığa dolanmıştı ağaç. Sarmaşık ağaçla öylesine bütünleşmişti ki onun gövdesinden uzanan bir uzantısıydı sanki. İçimde çoğalan karanlıktı ve benden yitirdiklerimi farkettirmeden alıyordu. Ona bulanan anılarımı kovdukça, içimdeki ben de ölüyordu. İçimde ölen ölümdü o.

Bir işaret bulmalıydım geri dönebilmek için. Dalını kırdım. Dönebilmemin yoluydu bu. Karışmaktan gelen korkunun önlemiydi ve böylece anılarım silindi. Orman bir anda aydınlanıverdi ve uyandım. Onu bulmak için çıktığım yolda, benliğim geri dönmem için ışıkları yakmıştı. Ama yiten bir şey vardı ortada. Dal kırılmış, anılar kaybolmuştu. Ölümlü anılar beni de götürmüştü kendisiyle. Sıfır, varlığını haykırıyordu. Artık anısız bir yokluktum ve vardım. Var mıydım?

Derine inen sözcükler kınından çıkmıştı. Böyle durumlarda bir korkuluk susar. O da sustu. Sustuk.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder